23 Şubat 2011 Çarşamba

Derbi'nin Ardından

Bu maçı kesinlikle 30'ar dakikalık 3 periyoda ayırmak gerekir:

0 - 30. dakika: Aykut Hoca, 2. yarının başından beri uyguladığı "maçın başında şok pres" taktiğini deplasman derbisidir falandır demeden uyguladı. Sırf bu cesaretinden ötürü bile takdir edilmelidir. Bu ilk periyodda o kadar bariz pozisyonlar kaçtı ki, insanın aklına ister istemez ligin ilk yarısındaki FB - BJK maçı geldi. Eğer golden sonra o pozisyonlardan çok değil 1 tanesi bile gol olsaydı çok farklı bir maç izlemiş olabilirdik. Pozisyonlardan gol çıkmaması ise yorulmaya başlayan oyuncuları daha da zorlamamak adına Aykut Kocaman'ı 2. periyodu başlatmaya itti:

30 - 60. dakika: İlk yarım saat müthiş tempolu ve saldırgan oynayan Fenerbahçe'de 2. gol gelmedikçe oyuncular daha da saldırmaya, bu arada da yorulmaya başladılar. Bu noktadan sonra Aykut Hoca, ilk yarı bitimine kadar hem skoru korumak hem de oyuncuların aktif dinlenmelerini sağlayabilmek amacıyla geri çekti takımı, ki biz buna "İnönü Taktiği" diyoruz. Aslında olması gereken de buydu. Zira Quaresma, Simao, Guti, Almeida gibi boş alanı seven oyunculara karşı defansif oynadıkça rakip atak yapsa bile pek bir sonuç alamayacaktı. Quaresma'nın bencilliklerinin de katkısıyla böyle de oluyordu aslında. Taa ki, Ekrem Dağ'ın golüne kadar. Ekrem hangi mevkide görev verilirse verilsin işini yapmaya çalışmasından ötürü sevdiğim topçulardandır. Lakin o golü ömrü boyunca bir daha atabilir mi, işte orası muamma. (Bu arada hakem biraz cesur olsaydı Ekrem daha maçın başında 2. sarıdan atılmış olacaktı, bu da unutulmamalı.)

Her neyse, işte o gol tüm hesapları altüst etti Fenerbahçe adına. Mecburen 2. yarıda tekrar atak yapmaya başlayıp saldırgan olacaktı futbolcular. Fakat buna fırsat bile kalmadan 2. golü geldi Beşiktaş'ın. Biraz şans, ama çokça markaj hatasından gelen gol ibreyi iyice Beşiktaş'a çevirmişti. Fenerbahçe de gol için yüklendikçe arkada boşluklar bırakıyordu ve tam da o sırada Almeida'nın kaçırdığı (daha doğrusu Volkan'ın kurtardığı) gol, 3. periyodu başlatıyordu:

60 - 90. dakika: Unutulmaması gereken şudur ki, Fenerbahçe o andan sonra iyice yüklenmeye başladı ve Beşiktaş ta psikolojik anlamda bocaladı, yani penaltı olmasaydı bile Fenerbahçe 2. golü atacaktı bir şekilde, penaltı ve kırmızı kart ise hem 2. golün gelmesini hızlandırdı hem de devamında oyunun mutlak kontrolünü Fenerbahçe'ye verdi.

Gol ve kırmızı kart ile birlikte Beşiktaş'ın dizilişi de, kurgusu da, hatta kimyası da bozuldu. Bu da en çok ortasahadan Necip'in çıkıp defansa Aurelio'nun girmesiyle etrafı bomboş kalan Alex'e yaradı. Bu ligde kaç sezondur takımlar Alex'e yakın adam markajı uyguluyorlar. Peki niye? Cevap basit: 10 dakikada 3 gol yememek için. 60'lardan kalan bir taktik olabilir lakin birinin bu tip Türkiye gerçeklerini Schuster'e anlatması lazım. Veya en azından yedeğe stoper almayı unutmaması gerektiğini.

Kısaca Fenerbahçe takımına değinecek olursak:

Volkan: Sana çok şey söylenir aslında ama Adnan Oktar'ın bir vecizesi çok uygun olur: "Sen dev bir kedisin!"

Gökhan: Oynama be abi, valla billa bak, sakatsan oynama. Kötü oynadığından değil, kendine zarar vereceğinden korkuyorum, defalarca iyileşmeden sahaya çıkıp daha beter olan Rıdvan'a benzemenden korkuyorum. (Allah korusun tabi ki) İnşallah sezon sonunda iddia edilen klüplerden birine gidersin, zira senin hakkın bizim buralardan çok daha fazlası ediyor.

Lugano: Aslında Lugano-Ferrari düellosunun başlama sebebi Lugano değil, Ferrari'ydi. Zira Kiev maçının acı tecrübelerinden ötürü duran toplarda özel vazifeli olarak Lugano'ya yapışması emri verilmiş gibiydi. Lakin Lugano'yu durdurmanın 2 yolu vardı, ya kızdırıp attıracaksınız ya da kızıp ağız burun dalıp siz atılacaksınız. Ferrari 2. yolu seçti. Lugano'ya gelince, tek kelimeyle vazgeçilmez.

Yobo: Güven vermeye devam ediyor, bonservisinin alınması gerekliliği konusunda pek birşey söylemeye gerek yok, parası neyse verin!

Santos: Bu adamın böyle oynadığını gördükçe bizi o kadar maç Caner Erkin'e muhtaç etmesinden ötürü kızıyorum aslında kendisine. "Brezilya Milli Takımı'nın solbeki"nin oynaması gerektiği gibi oynadı.

Defans için özel not: 2'si kaptan olmak üzere 5'i de kendi milli takımlarında banko oynayan oyunculardan kurulu ve şu formlarıyla kesinlikle Avrupa'nın en iyi defans hatlarından biri.

Selçuk: Geçen sezonun 2. yarısıyla birlikte bi hal olmuştu bu adama, halen daha devam etmekte. Arada eski hatalarından ufak örnekler sunsa da artık takımın kalitesine çıkabiliyor. Mevkisinde Baroni olduğu sürece kesinlikle 11'de oynatılmalı.

Emre: Derbide çok da iyi değildi aslında ama 2 hareket ile maça nasıl tesir edilebileceğini de gösterdi, 1.de kalenin kör noktasını gördü lakin Rüştü topa yetişti, 2.de ise Alex'in keline deyim yerindeyse nişan aldı ve harika bir asist yaparak maçın kopmasını sağladı.

Mehmet Topuz: Gerek sakat Gökhan'dan fazla destek alamamasından, gerek her 2 takımın da diğer kanadı daha çok kullanmalarından ötürü son maçlardaki etkinliği yoktu. Yine de özellikle bu maçta gol atmak istiyordu, bu sefer de olmadı seneye inşallah.

Dia: Maçın kahramanlarından. Lakin biri bu elemana şut çalıştırsın. Küçükken mahalle maçlarında bazı çocuklar vardı, yetenekli, pire gibi, çalım üstüne çalım depar üstüne depar atan çocuklar. Lakin kalenin önüne geldiler mi bir türlü atamazlardı o golü. Dia da o çocuklara benziyor şu haliyle. (o değil de, bir Stoch vardı, ne oldu ona?)

Alex: Evet, kırmızı kart sonrası Schuster'in hatalı oyuncu değişikliğinden de ötürü meydan Alex'e kaldı ve o da rakibe acımadan bu fırsatı değerlendirdi. Lakin Gençlerbirliği ve Galatasaray deplasmanlarında da aynı etkili oyunu görebilecek miyiz kendisinden, işte orası muamma.

Niang: Gücü, kuvveti, hızı, oyun zekası halen daha üst düzeyde. Bir de şu golleri kaçırmasa....

Yedekler: Baroni vasat, Bekir'in sağ bek oynatılmasına bir son verilmeli, Özer de şu halı saha vari çalım merakını azaltarak bitirmeli.

Aykut Kocaman: Beşiktaş'ın 2. golünden 60. dakikaya kadar geçen kısa süre haricinde oyunu istediği gibi yönlendirmeyi başardı. Penaltı ve kırmızı kart ise sadece 2. golün gelişini erkene aldı. Belki 4 olmazdı lakin 2. gol mutlaka gelecekti. Çünkü Aykut Kocaman böyle istedi.... 10 puan!

Takım 3 maçlık zor seriyi kayıpsız atlattı, şimdi ise önlerinde "nispeten" daha kolay bir 3 maçlık seri var: Her ne kadar toparlanmış olsa da Kasımpaşa'yı kendi sahamızda yenebiliriz, Gençlerbirliği maçından korkarım zira son yıllarda Ankara deplasmanları kayıpla bitti, Konya ise artık Ziya Doğan'ın takımı değil ve karşılıklı bol gollü bir Fenerbahçe galibiyeti gelebilir. Bu 3 maçın da kayıpsız aşılması GS'yi yenmekten daha önemli. Çünkü bu sırada Trabzon da tehlikeli maçlar oynayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...