31 Ocak 2011 Pazartesi

Her Fenerbahçeli'nin Rüyası

Bazı dakikalarda Bünyamin Gezer faktörüyle kabusa dönmüş olsa bile, rüya gibi bir akşam yaşandı dün gece Kadıköy'de Fenerbahçe taraftarları açısından. Şundan eminim ki, bu sabah ağzı kulaklarına varan birini görürseniz bu kişinin %99 Fenerbahçeli olduğuna kanaat getirebilirsiniz. Tabi bu "rüya gece"nin oluşmasında çeşitli faktörler vardı:

Hiç kuşkusuz ilk faktör, futbolcuların uzun zamandır görülmemiş derecede hırslı, mücadeleci, ve bunların yanında da konsantrasyonu yüksek bir şekilde yani o hırsın (kartlar havada uçuşana kadar) sinire dönüşmemesini sağlayacak bir oyun oynamış olmalarıdır. Hem de tamamen İSTİSNASIZ takımın tamamı bunu başardı. Taraftarın göz bebeği (!) Selçuk Şahin bile (ki bence geçen sezonun 2. yarısından itibaren formu yükselişte olmasına rağmen) oyundan atılana kadar hayatının topunu oynadı diyebiliriz. Gördüğü kartlar ise rakibe pres yaparken geriyi boş bırakan Emre, M. Topuz, Gökhan'dan ötürü en azından Lugano'nun gördüğü karta göre daha affedilebilir düzeydeydi. Gerçi bu 4 isim bahsettiğimiz hırsın esas kaynağı olduğundan onlara tek laf edemeyiz, orası ayrı konu. :D

Tribünlerde ise ÜNİFEB, CK, VAMOS BİEN gruplarının geri dönüşüyle birlikte eski günlere dönüş nihayet gerçekleşti. Taraftar resmen takım adına itici güç olurken rakip ve hakem üzerinde gereken baskıyı da çok iyi bir şekilde kurmayı başardı, galibiyetin ve rüya gibi geçen gecenin mimarlarından oldu.

Ve Aykut Kocaman.... Çok şey dendi kendisi hakkında, lakin yukarıdaki fotoğraf sanırım herşeyi özetlemeye yetiyor. 2. golden sonraki "Alllaaaah" nidasıyla bağırışı uzun süredir kendisi üzerinde yapılan baskının bir dışa vurumuydu sanki. Arkandayız Kral, yeter ki bu takım hep bu azimle oynasın!

Maçtan önce dediklerimin halen arkasındayım, böylesine güzel bir galibiyete rağmen Fenerbahçe adına moral dışında hiçbirşey değişmiş değil henüz. Zira önümüzde çok zor geçecek koca 3 hafta var. Ancak bu 3 maçta da bu azim görülürse şampiyonluk adına gerçekten birşeyler söylenebilir.

Yine de en başta dediğim gibi, tüm Fenerbahçeliler için rüya gibi bir geceydi. Öyle ki, maçı izlediğim kahvede bir ara maçı bırakıp en son ne zaman böyle bir Fenerbahçe izlediğimizi tartışır olmuştuk, 2007-2008 sezonundaki Şampiyonlar Ligi maçlarında karar kıldık. :D

30 Ocak 2011 Pazar

Hayat Memat Maçı mı?

İlk olarak bugünkü maçta her 2 takımın hocasını bu fotoğraftaki gibi dostane görüntülerle görmek istediğimi buradan belirtiyorum. Gerek saha içinde futbol yetenekleriyle gerek saha dışında karakterleri ve duruşlarıyla her 2'si de Türk Futbolu'nun birer "KOCAMAN GÜNEŞ"i olan bu 2 güzide teknik adamın hem de birbirleriyle polemiğe girmeleri yeterince can sıktığı gibi, muhtemelen çekişmeli geçecek olan bu maçta fair-play adına barış rüzgarları estirseler hiç fena olmaz sanırım. (Lig TV spikeri tarzı fair-play dilekleri mode on :D )

Gelelim maça: Misafir takımdan başlayacak olursak Trabzonspor'un bu maçı kaybetse bile şampiyonluk yarışında en avantajlı takım olmayı sürdüreceği herkesin malumu. Yine de Şenol Hoca, bu maçı ve dolayısıyla ligi düşünerek kupada BJK karşısına yedek kadro ile çıktı. Bunu yapmasındaki bir diğer amaç olası sakatlıklarda FB karşısında zor duruma düşmemek olduğu kadar istim üstündeki bir Beşiktaş'a karşı nasıl olsa zorlanacağını, haftasonunda hedef bakımından daha önemli bir karşılaşmaya çıkacağı için camiada çok çabuk ve şiddetli yaşanabilen moral bozukluğunu bu bahaneyle önlemek de olabilir, ha böyle birşeyin olup olmadığını yine sadece kendisi bilir, orası ayrı konur.

Takım ise son 2 maçın skorlarındaki tökezlemeye rağmen etkili oyunundan birşey kaybetmiş değil. Her ne kadar İnönü deplasmanında kaybetmiş olsalar da 5. haftadan bu yana yenilmemeleri ve özellikle deplasmanda 6 galibiyet 2 beraberlikle çok etkili bir dış saha performansı göstermeleri en önemli artıları. Şimdiye kadarki 8 deplasman maçında 19 gol atıp sadece 3 gol yemeleri de bir veri olabilirdi fakat karşılarındaki ekip ligin ilk yarısında özellikle kendi sahasında gol atma konusunda coşan ve çoğu maçı (iddaa tabiriyle) Üst bitiren Fenerbahçe olunca insan haliyle daha gollü bir maç bekliyor. Tabi Aykut'un geçen sezon Mart'tan Mayıs'a dek Daum tarafından başarıyla uygulanan "1-0'ın üstüne yatma" taktiğini kullanma ihtimali de var, o da apayrı bir konu.

Gelelim Fenerbahçe'ye: Yukarıda da dediğim gibi, takım geçen sezonun sonlarına doğru girdiği "1-0 olsun benim olsun" mantığına da girebilir,"önemli maç ve kendi sahamızda" diyerekten coşup rakibini de coşturabilir. Sorun aslında takımın 1-0'a yatması veyahut ilk yarıdaki GS maçındaki gibi bol hücumcu-az orta sahayla çıkması değil. Esas sorun, camianın takımı daha 19. haftadan "hayat memat maçı" havasına sokmuş olmasıdır. Bu tip şeyler ligin bitimine 5-6 hadi zorlasak 8-9 hafta kalana kadar yapılabilir, hatta yapılmalıdır da. Lakin önde daha 15 hafta varken ve Trabzon maçından sonra da 3 tane dişli rakiple (2'si deplasmanda olmak üzere) arka arkaya oynayacakken bu maça bu derece önem verilmesi tıpkı 2002-2003 ve 2008-2009 gibi ligden erken kopulan sezonlarda yaşananlara sebep olabilir.

Konuyu açacak olursak: Bu maçtan Fenerbahçe'nin elde edeceği 3 skor ihtimalini de değerlendirelim:

Galibiyet halinde: Aradaki puan farkı 4'e inecek evet ama hemen sonrasındaki Manisa-Kayseri-BJK maçlarından en az 1'inde yine puan kaybedileceği için bu galibiyetin değil, bundan sonra yapılması gerekenlerin önemli olması gerekir. 1 gülle bahar gelmeyeceği gibi sezon ortasındaki 1 önemli maçla da şampiyonluk gelmiyor, bunun örneğini çok defa gördük. (Bu arada Manisa'nın da an itibariyle ligde Trabzon'u yenen tek takım olduğunu da hatırlatırım.)

Beraberlik halinde: Evet, lider ile puan farkı korunacak ve maç kaybedilmediği için camiada bir kaos ortamı olmayacak, moral bozukluğu ile atlatılabilir birşey. Fakat diğer yandan arkadan gelen Kayseri ve Beşiktaş'a geçilme ihtimali de iyice artacak, Bursa'nın arayı açması da cabası. Bu açıdan bakılırsa mağlubiyetten pek farkı kalmıyor gibi.

Mağlubiyet halinde: Puan farkı 10'a yükselecek ve Fenerbahçe zirveye yaklaşamadığı gibi daha da uzaklaşacak. Fakat daha 2 hafta önce de fark 9 puan iken şansımızın devam ettiğinin yazılıp çizildiği ortamda ve daha önümüzde koskoca 15 hafta varken bu kadar erken havlu atılırsa yazık olur derim, zira ligimizin geçtiğimiz 2 sezonda da görüldüğü üzere karmaşık ve sürprizlere açık bir havası olduğu, bu yüzden de erken havaya girilmemesi gerektiği gibi erken pes de edilmemesi gerekir. ("Pollyanna mısın be adam?!" diyenler galibiyet için yazdıklarımı tekrar okusun lütfen.)

Takım konusundaki endişelerim kadro kalitesi, mücadele, hatta oynanan futbol konusunda bile değil, esas endişem bu sezon resmen takımın genleriyle oynanmış olması yönündedir. İster geçen sezonki istikrarsız zamanlarda, ister Zico devrinde, hatta ve hatta Aragones döneminde bile şu maç oynansaydı çok büyük bir mucize olmadığı takdirde kesin kazanırdık. Çünkü bu takımın yıllardan beri alışkanlık edindiği en önemli özellik kendi sahasında olsun-olmasın, takımın hali ne olursa olsun GS, BJK, TS maçlarında takır takır topunu oynayıp maçını kazanıyordu. Bunun en güzel örneği, 2008-2009'da ligden çoktan kopmuş, stoperde Yasin ile Gökhan Gönül'ün mecburen oynadığı, ligde son 3 hafta galibiyet görememiş ve morali diplerde olan takımın İnönü'de (şampiyonluğa koşan ve o maçı kazandığı takdirde liderliğe yükselecek olan) Beşiktaş'ı belki bütün sezon oynayamadığı bir futbolla yenmiş olmasıdır.

Demek istediğim şey gayet klişe: Bu takım her zaman gidip saçma sapan takımlara puan bırakıp, biraz moral bulup biraz da taraftarın ağzına 1 parmak bal çalmak için derbileri kazanırdı. Bu sezon ise derbilerde kazanamazken diğer maçların en azından kendi sahasında olanların hepsini kazandı, deplasman galibiyeti alışkanlığı da yavaş yavaş yerine oturuyor. (bu deplasman fobisi bakımında 2000-2001 sezonunu andırıyor) Bu maç konusunda da beni en çok korkutan şey tam olarak bu zaten. Derbileri geçtim, Avrupa maçları ve Bursa maçı gibi önemli mücadelelerden de galip ayrılamadı takım. Yani maç seçip zor maç seven Fenerbahçe gitti, yerine sanki nispeten kolay olan maçları kazanıp tansiyonu yüksek maçlarda kırılganlaşan Fenerbahçe geldi.

Bu maçta bu kırılganlığın atılıp atılmadığı belli olacak, lakin atılmış olsa bile takımın eski huylarından olan "derbi galibiyetinden sonra seriye başlama" ne kadar mümkün olur, ondan da emin değilim. Lakin emin olduğum tek konu var, o da bu maçın Fenerbahçe için önemli olduğu fakat hayat memat meselesi olmadığıdır. Yukarıda da değindiğim gibi bu maçtan çıkacak 3 ihtimal de takımı ne kurtarır, ne de batırır. Bunun yanında unutmamalıyız ki, haftalardır eleştirilip yerden yere vurulan takımın ligdeki son 6 maçında 5 galibiyeti var ve bu maçtan sonra kalan maç sayısı tamı tamına 15.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...