18 Mayıs 2010 Salı

Bu Birşey Değil, Daha Kötüsü de Var!

"Daha kötü ne olabilir" dediğinizi duyar gibiyim. Hakikaten de ilk bakışta daha kötüsü olamazdı. Denizli maçını bile geçti bence.

Her ne kadar önceki yazılarımda kehanetlerimin kenarına köşesine şampiyon olamayacağımızı da hissettiğimi iliştirsem de açık açık buradan yazmaya elim varmadı, lakin yakın arkadaşlarımla paylaştığımda Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı da dahil olmak üzere hemen hemen hepsi benim bir akıl hastası, hatta sosyolojik bir vak'a olduğumu iddia ettiler. "Fener bu maçı kesin alır, saçmalama oğlum" dediler. "İnşallah dediğim çıkmaz da şampiyon oluruz, ama...." dedim hep içimden. "Ama"sı vardı tabi:

1 - Öncelikle sorunun köküne inmemiz lazım: 14 Mayıs 2006 Denizlispor Fenerbahçe Maçı! Pazar akşamı olan herşeyin temelinde bu maç yatıyordu, koyun şimdi cebinize, kalan her maddede lazım olacak çünkü, devam ediyoruz.

2 - Maç öncesine bakalım. Yönetiminden futbolcusuna, taraftarından teknik heyetine herkes inanmıştı şampiyonluğa, "rahat alırız","en az 3 atarız" gibilerinden laflar edenler de vardı muhabirlere. Tabi ki takıma inanmak, güvenmek güzel birşey. Kaldı ki aylardır değil yenilmek, gol bile yemiyordu bu takım. Yalnız geçmiş dönemlerdeki şampiyonluklara ve onları ilan ettiğimiz maçların öncesine bakarsak işin rengi değişiyor:

=> 2003/04 : Denizlispor maçı, çoğu kimse o hafta şampiyon olacağımızı öngörmüyordu. Bunun sebebi Denizli'den ziyade Galatasaray'ın Trabzon'a yenileceği iddiasıydı. GS 4 atınca biz de şampiyon oluverdik!

=> 2004/05: GS maçı, her ne kadar beraberlik de bize yeterli olsa da çoğumuz biraz derbiden biraz da 1,5 hafta önce kaybedilmiş kupa finalinden ötürü gergindik. 1-0 kazanıp şampiyon olduk.

=> 2006/07: Ligin bitimine daha 2 maç kala, yenik durumdayken, "yoksa gidiyor mu" derken, birden berabere kalıp, aynı anda GS'nin de gol yemesiyle gelen 70 puanlı şampiyonluk. 74 puanla 2. olduğumuzu unutmayın.

Şimdi bir de 2005/06'ya gidelim: Takım sezon boyu süperdi, haftalarca namağlup devam etti, bu sezonki mağlubiyetlerin ancak yarısı alındı, 13 maç üstüste kazandı, 90 gol ve 81 puan vardı. Son maçtan önce taraftarlarla yapılan röportajları, FB TV'nin yayınlarını, herkesin son maç hakkındaki yorumunu net hatırlıyorum. Tıpkı bu maçtan önce olduğu gibi "dağıtırız onları yaa" havaları esmekteydi. Trabzon maçından önce bunları tekrar görmem, korkumu biraz daha arttırdı: YOKSA YİNE Mİ?!

3 - Maç esnası: Tam da istediğim gibi, tribünler ve takım zıpkın gibi başladılar maça. Sanki ciddi anlamda 12. bir adam vardı sahada, taraftar o derece etkiliydi. Ne zaman ki golü yedik, ondan sonra bir panik havası başladı stadda. Özellikle ikinci yarının ortalarından itibaren ölüm sessizliğine büründü stad. Hem de takımın en çok desteğe ihtiyacı olduğu anlarda. Dakikalar geçtikçe taraftarın aklına Denizli maçı geliyor, "yoksa yine mi?" diye düşünürken sessizliğe gömülüyor, taraftar sessiz kaldıkça aynı şeyler futbolcuların da aklına geliyor, bu sefer onlar da bocalamaya başlıyor, şut atacaklarına sürekli ceza sahası içinde paslaşmaya çalışıyorlardı, onlar bocaladıkça tribün iyice panik havasına giriyordu. Yani tam bir kısırdöngü! Düşünsenize, son çare olarak stad hoparlörlerinden ceza yeme pahasına 100. yıl marşı çalınıyordu. Neyse ki, Cristian'ın 2. şutundan sonra biraz kendine gelmeye başladı takım ve taraftar. Lakin maç boyunca artarak kendini hissettiren bir Denizli sendromu vardı. Bunu ekran başında ben bile yaşadım, stadda yaşanılması da çok doğaldır. Lakin en azından tribün liderlerinin olaya el koyması lazımdı.

4 - Maç sonu: Sanırım en kötü olanı buydu. Özellikle stadda bulunan taraftarların kolay kolay unutabileceklerini sanmıyorum. Benim elimin altında internet varken, maç bitmeden gelen anons üzerine anında doğru skora ulaşmama rağmen ben bile heyecanlandım. Stadda olsam sahaya da atlardım yani, zaten en çok oradaki taraftarlara ve Gökhan Gönül'e üzüldüm (neyse o başka konu) Ortada zamanla onarılsa da unutulmamış olan bir Denizli maçı varken zaten büyük bir üzüntü olacaktı, bu anons işi resmen 4'e katladı.

"Eee, halen daha söylemedin daha kötüsünü?" diyorsanız eğer, iyi okuyun bundan sonrasını: Daha kötüsü, seneye de, hatta sonraki seneler de şampiyonluğu kaptırmak değil, daha kötüsü seneye de son maça gelindiğinde aynı korkuları, belki de daha fazla yaşamaktır. YANİ DAHA KÖTÜSÜ DENİZLİ SENDROMUNUN KRONİKLEŞMESİDİR! Abarttığımı düşünenler olabilir, onlara tavsiyem, Trabzon maçının ikinci yarısındaki takımın ve taraftarın olağandışı panik hallerine baksınlar. Takım basireti bağlanmış gibi, olmadık goller kaçırdıkça tribünlerde de ölüm sessizliği havası vardı.

Tabi her hastalığın bir ilacı vardır. Bunun da ilacı, kişisel inatlaşmalarla değil akılcı hamlelerle doğru transferler yapan bir yönetim, başarılı ve takıma yakışan hücum futbolunu oynatacak bir hoca, önüne geleni evire çevire yenebilecek güce sahip (illa yenmesi gerekmez, karakterli oynasınlar yeter) bir kadrodur. Sorunun kronikleşmemesi için acilen bu ilaçların kullanılması gerekir.

2006'da "Fenerbahçe düşmanları" diyordunuz, "100. yılımızda destek olun" diyordunuz, herşeyi sineye çektik, destek de olduk şampiyon da olduk. Lakin unutmayın, seneye 100. yıl falan yok, artık yaşı geçmiş yıldız eskileriyle, çakma sambacılarla da gözümüz boyanmıyor. Bu yüzden acilen bu ilaçların alınması gerekiyor, yoksa....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...